Eskişehir’de bir trafik polisinin kamuoyunun dikkatini çeken video paylaşımı, büyüyen tartışmalara neden oldu. Görev sırasında yaptığı açıklamada, “Terörsüz Türkiye” sürecini eleştiren polis memuru, mesleğinden uzaklaştırıldı. Sosyal medyada ise, memurun “Adım Onur gibi onur duyarım” ifadesiyle yaptığı paylaşıma büyük ilgi gösterildi.
Konuşmanın yankıları sürerken, Emniyet Genel Müdürlüğü olaya ilişkin soruşturma başlattı ve disiplin soruşturması devam ediyor. Bu olay, kamu çalışanlarının siyasi konulardaki tutumlarını ve toplum üzerindeki etkilerini yeniden gündeme getirdi.
Soyal Medyanın Gündeminde Polis ve Siyaset
Eski AK Parti milletvekili Şamil Tayyar, olaya ilişkin dikkate değer bir açıklama yaptı. Tayyar, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda, “Bir polis memurunun görev esnasında, üniformasıyla, etrafındaki kalabalığa siyasi mesajlar vermesi uygun değildir” ifadesini kullandı. Ayrıca, böyle bir davranışın rutin görev yaparken yapıldığında, toplumsal güvenlik ve disiplin açısından sorun teşkil edeceğinin altını çizdi.

Toplumsal Öfkeyi Anlamak Gerekiyor
Tayyar, polis memurunun davranışını sadece bireysel bir hata olarak görmüyor; daha geniş bir perspektiften bakılması gerektiğini belirtiyor. Ona göre, öfkenin kaynağı sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal ve siyasal sistemin yansımasıdır. Siyaset kurumları, bu öfkenin dalga boyunu anlamaya çalışmalı ve ona uygun çözümler geliştirmelidir. Zira, “Terörsüz Türkiye” projesine verilen destek azalırken, toplumda artan tepkiler, ciddi bir uyum sorununu gösteriyor.
Siyasi ve Toplumsal Dengenin Önemi
PKK ve diğer terör örgütlerine mensup yöneticilerin kamuoyunda yaptığı açıklamalar, toplumun huzurunu tehdit ediyor. Bu tarz ifadeler, şiddet ve öfke dalgalarını tetikliyor. Siyasi liderlerin, toplumsal barış ve güvenliği sağlamak adına dikkatli konuşmaları ve davranış sergilemeleri büyük önem taşıyor.

Sürekli önyargılar ve kolaycı yaklaşımlar, halkın gerçek sorunlarından uzaklaşmasına neden oluyor. Özellikle, “FetÖcü” suçlamalarının kolayca yapılması, problemlerin çözümüne katkı sağlamadığı gibi, yeni çatışma alanları yaratabiliyor. Bu bağlamda, gerçek çözüm arayışları yerine, provokasyonlara prim vermek, uzun vadede ülkenin zararına olur.
