John Logie Baird, büyük başarılara ulaşmadan önce çeşitli denemeler ve zorluklarla dolu bir yaşam sürdüren bir mucitti. Sağlık sorunlarıyla mücadele ettiği günlerde livet içinde elektrik ve yenilik peşinde koşan Baird, bir din adamının oğlu olarak büyüdü. Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınmadığında ise, elektrik şirketinde çalışırken farklı projelerine devam etti. İdolü olarak gördüğü bilimkurgu yazarı HG Wells’ten esinlenen Baird, dev miktarda elektrik kullanarak yapay elmas üretmeyi denedi fakat bu girişimi başarılı olmadı. Bunun yerine, Glasgow’un elektrik şebekesinin bir bölümünü devre dışı bırakarak büyük bir patlamayı beraberinde getirdi. Ayrıca, evde yaptığı ve zaman zaman büyük bir tehlike oluşturan hemoroid (basur) tedavisi denemeleriyle de tanındı; bu, daha sonra televizyon sektöründe bize sürekli ‘Bunu evde denemeyin’ denilmesine neden olacak kadar ilginç bir olaydı.
İlk araştırma laboratuvarını kurmak isteyen Baird, çeşitli başarısızlıklara rağmen ticari kazançlar da elde etti. Çorap ve sabun üretiminden kalan sermayesiyle, 1923 yılında İngiltere’nin güney kıyısındaki Hastings’te küçük bir ev tuttu. Deniz havası akciğerlerine iyi gelirken, çalışma ortamı kesinlikle güvenlik riski taşıyan bir laboratuvardı. Baird, deneylerine başlamak için hurda malzemelerden oluşan bir laboratuvar kurdu; burada motorlar, eski lambalar, diski çevirtmek için kullanılan parçalar ve çeşitli ışık kaynakları bulunuyordu. Merkezi parçalar ise büyük bir disk biçiminde, fotodedektörler ve yoğun ışık kullanarak görüntüleri satır satır tarayan bir sistemdi. Bu sistem sayesinde, ekranlara ilk kez silüetleri iletme başarısı gösterildiğinde, uzun zamandır hayalini kurduğu televizyon icadı oldukça netleşti. Baird’in ailesi Hastings’teki laboratuvarında yapılan çalışmalar sırasında elektrik çarptı, bu olay onu Londra’nın parlak ışıklarına ulaşmaya teşvik etti.
İşte Londra’nın Soho semtinde Frith Caddesi 22 numaradaki küçük bir iş yerinde, Baird kendine yeni bir çalışma ortamı kurdu. Burada, karmaşık ve ısı yayan makinelerle çalışmak oldukça zordu ve ilk denemelerinde henüz başarılı olamadı. Bu deneylerde kullanılan kukla, Stooky Bill adlı ahşap bir oyuncuktu. Ancak, 2 Ekim 1925’te 37 yaşında olan bu mucidin en önemli adımı atıldı: İnsan denek kullanıldı. Bu, Baird’in laboratuvarındaki ilk büyük başarıydı. William Taynton, yaklaşık 20 yaşında genç bir çalışan, bu deneyde görev aldı. Taynton, daha sonra 1965 yılında yaptığı açıklamada, deney sırasında başından geçenleri şöyle anlattı: “Baird büyük heyecanla bana laboratuvarına götürdü. Çok heyecanlıydı ve anlatacak söz bulamıyordum. Kolumdan tutup beni içeri soktu. O kadar yoğun bir enerjiyle çalışıyordu ki, onu görebilmek ve deneyi izleyebilmek için sabırsızlanıyordum.”
İlk televizyon yayını için ücret teklifleri Bu ilk deney sırasında Taynton, Baird’in geliştirdiği deneğin önünde oturuyordu ve hareket etmemek için can atıyordu. Deney sırasında büyük bir ısı ve parlaklık vardı—özellikle lambalardan gelen o moral bozucu ısı—ve buna dayanmak oldukça zordu. Taynton, “O günlerde kullandığı aletler çok karmaşıktı; karton diskler, bisiklet ışıkları, eski piller ve motorlar vardı,” diyerek anlatıyor. Baird, vericiyi Taynton’un önüne yerleştirdi ve hareketli görüntüler yakalamaya çalıştı. Taynton, sıcaklık ve ısı farkını hissetmeye başlamıştı ama Baird’e göre —“İşe yaramadığını” anlamıştı. Taynton, denemeyi yaparken, küçük bir lambanın ısısına dayanamayarak geri çekildi. Bu noktada, Baird yardım için Taynton’a iki şilin, yani altı penny ücret ödedi. Bu küçük ödülle, Taynton tekrar denemeye razı oldu. Baird, hareketleri yakalamak için Taynton’dan dilini çıkarıp komik yüzler yapmasını istedi. Gereksiz bir paniğe kapılan Taynton, “canlı canlı pişiyorum” diye bağırdı. Baird ise sakinlikle “Birkaç saniye daha dayan William” dedi. O anda, deneyin sürdüğü son birkaç saniye boyunca gerçekten gösterildi; titreşim ve ışıltılarla baş başa kaldı. Bu, Baird’in resim ve hareket yakalama başarısının ilk adımıydı. Sonunda, Baird, kablolar ve aydınlatıcı cihazlar arasından geçip, büyük bir gururla insanların televizyonu bulduğunu, ilk gerçek resmini görebildiğini dile getirdi. Taynton ise “Bildiğim şey şu ki, bu yüzü görmek hiçbir zaman aklıma gelmemişti” diyerek, deneyin yoğunluğu nedeniyle oldukça endişeli olduğunu anlattı. O gün, yaklaşık 5 x 8 santimetrelik küçük bir ekrandan, Baird’in yüzü ve hareketleri görülebiliyordu; henüz çözünürlük çok düşüktü, sadece gölgeleri ve çizgileri görebiliyorduk ama hareket bile vardı. Bu aşamada, Baird’in asıl amacı ve başardığı, gerçek televizyon görüntüsü ve hareketli yayınların ilk adımlarını atmaktı.
Gerçek anlamda televizyon yayınını bulduktan sonra, Taynton’a sordu: “Ne düşünüyorsun bu cihaz hakkında?” Danışmanlık için, Taynton “Beni pek beğenmedi; çok ham ve ilk aşamaydı. Yüzü görebildim ama çözünürlük yoktu,” yanıtını verdi. Baird ise bu sözlere karşılık, “Hayır, bu sadece başlangıç. Bu ilk televizyon ve eminim ki, ülkemizde ve dünyada bütün evlere girecek,” dedi. Ertesi yıl, 26 Ocak 1926’da, Baird dünyanın ilk kamuya açık televizyon gösterisini gerçekleştirdi. Bu muazzam proje, büyük firmalarla rekabet etmemesine rağmen, televizyonun küresel çapta en etkili buluşlardan biri olmasını sağladı. 1951’de Baird’in ölümünden beş yıl sonra, Frith Caddesi 22 numaredeki anıta anıt plakası konuldu ve bu törende, televizyonun Londra’nın merkezindeki yerine değil, tüm ülkeyi saran antenler ormanındaki izlere işaret edildi. Taynton, 1965’te televizyonun tarihini anlatmaya devam ederken, birkaç yıl sonra dünya genelinde insanlar Ay’a seyahatleri ve uzay yolculuğu eğlencesine hazır hale gelmişti. Bilimkurgudan gerçeğe dönüşen bu gelişmeler, Baird’in ve onun öncülüğündeki televizyon teknolojisinin ne denli büyük bir dönüşüm yaratmış olduğunu gözler önüne serdi.