Donald Trump yönetimi, hukuki süreçleri yeniden başlatmak adına Yüksek Mahkeme’ye yaptığı başvuruda, doğum yoluyla kazandıkları vatandaşlık hakkını sona erdirmeyi hedefleyen yürütme emrinin anayasaya uygunluğunun incelenmesini talep etti. Bu adım, daha önce yargı tarafından engellenmiş olan söz konusu emrin, ikinci kez mahkemeye taşınması anlamına geliyor. Başkanlık emri, ABD’de doğan kişilere vatandaşlık hakkı veren anayasal düzenlemeye karşı itirazları beraberinde getiriyor. Yönetim, Anayasa’nın 14. Ek Maddesinin bu konuda yanlış ve zararlı olduğunu savunarak, yargılama sürecini yeniden başlatmak istiyor.
Trump yönetiminin en üst düzey hukukçuları, alt mahkemelerin, yönetimin politika ve güvenlik önceliklerini gölgeleyen kararlar aldığını iddia ediyor. Başkanlık emrinin, sınır güvenliğini tehdit ettiğini ve yüz binlerce niteliksiz göçmen ile kişiye vatandaşlık imkânı sağladığını belirtiyorlar. Bu durumun, hukuki veya siyasi bir gerekçe olmaksızın ABD’nin temel ilkelerine aykırı olduğu dile getiriliyor.
Mahkeme Kararlarının ve Davaların Janrı
2019 yılında yargıçlar, başkanlık emrine karşı ülke genelinde yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak, yaklaşık iki yıl sonra, yüksek mahkemenin 6 üyesi bu kararların uygun olmadığı yönünde görüş belirtti ve yürütme emrinin devreye girmesini engelledi. Sadece üç liberal yargıç, emrin hukuka aykırı olduğunu ve mahkemelerin yetkisinin aşıldığını açıkladı.
Yüksek Mahkeme, 2025’in Temmuz ayında dolayı ortaya çıkan davaları birleştirmek suretiyle görüşmeyi kabul etti. Bu davalar, sınır güvenliği politikalarının ve göçmenlere vatandaşlık hakkının sınırlandırılması ile ilgilidir. Ayrıca, yönetimin emrinin yasal düzenlemelere aykırı olduğu iddialarını taşıyor.
Yargı Sürecinin Önemi ve Olası Sonuçlar
Mahkemenin alınacak kararı, Trump’ın ikinci dönem politikaları üzerinde büyük etki yaratacak. Özellikle, birçok federal davanın seyrini şekillendirecek ve göç politikalarını doğrudan etkileyecek. Mahkemenin yoğun tartışmalara yol açan bu kararı, hem kısa hem de uzun vadede hukuki ve siyasi anlamda önemli sonuçlar doğurabilir.
Söz konusu yürütme emri, özellikle kısa süreli vizeler ve yasal statüye sahip olmayan kişilerin satın aldığı vatandaşlık haklarını sınırlamayı amaçlıyor. Bu adım, ABD’deki göç ve vatandaşlık politikalarının temel taşlarını yeniden sorguluyor.